|
Tanıtımı çok ustaca yapılan bir festival...Ocak ayında başlayıp Şubat ortasına kadar devam ediyor. Bazı noktalardan Dünya sıralamasında birinci seçilen Emirates Hava Yolları, safari turu, yedi yıldızlı Burcul Arap Oteli, şehrin gökdelenleri vitrine sürülüp, sonunda işte “alışveriş cenneti” diye davet, büyük bir tılsımla insanı ülkenin keşfi için kendisine çekiyor.
Bu kadar cazibeli ülkeyi görmek için dört gün sürecek yolculuğumuza heyacanla başladık. Kuveyt’ten saat onda kalkan Emirates Hava Yolları’na ait uçağımız Dubai’ye öğle vaktinde ulaştı. Hava güneşli ve nemli, yilda yirmi bin kişinin geçtiği havaalanı temiz ve düzenliydi. Herşey sanki bedavaymış gibi, dönüşte doldururuz düşüncesiyle bagajımız yarı boş sayılırdı.. Uçağa binerken gülümseyen, yolcularla birer birer ilgilenen hostesler, uçak daha kalkar kalkmaz sunulan sımsıcak bir el havlusu, akabinde yemek ve diğer hizmetler mükemmeldi. Her türlü konforu düşünülen uçakta farkı hemen hissetmemek mümkün değildi. Dört katlı, temiz, düzenli ve ergonomik havaalanına indik. Yolcuların kolay ulaşımı için, yürüyen merdivenler ve bantlar ile asansörler yerli yerindeydi. Çıkışta haç mevsimi nedeniyle müthiş bir kalabalık vardı. Kalacağımız Tac Palace Oteline personel rehberliğinde ulaştık. Otel Suudi Arabistanlılara yönelik çalıştığı için içki sunmuyor. Otelin beş restoranından biri olan ve şehrin tek Türk restoranı “Topkapı Palace” yine bu oteldeydi. Sonradan konuştuğumuz aşçısı Bolu’lu değil Tatvan’lıydı.
Şehri tam ortasından Deira ile Bur Dubai bölgesi olarak ikiye bölen haliç kıyılarının en güzel yanlarını hep oteller süslemişti. Önemli alışveriş merkezleri her iki bölgeye yayılmıştı. Haliçten iki yana ulaşımı, farklı yerlerden köprüler ve bir yer altı tüneli sağlıyordu. Emirates Kuleleri, Dünya Ticaret Merkezi, Dubai Milli Banka binası ve otel binaları hem yüksekliği ve hem de ilginç yapılarıyla şehrin her yönünden görülebiliyordu. Gözleri yormayacak biçimde bir yapılaşma planlanmıştı. Şehir, iki farklı yoldan oluşan ve her yarım saatte bir önemli noktalardan geçen otobüs turuyla gezilebiliyordu. Mavi yol, Wafi City, Trade Center, Jumeirah Beach, Park Jumeirah Beach and Wild Wadi ve Burj Al Arab’tan geçiyordu. Kırmızı hat ise, Wafi City, Al Karama, Dubai Old Souk, Gold Souk, Deira City Center gibi önemli merkezlerden geçiyor. Otobüs turu bileti ayrıca bazı müzelere ve plaja bedava girme ve mağazalarda indirim hakkı tanıyor.
Bu izlenim ve duygularla ilk gün öğle saatlerinde merkezde bulunan otele yerleştik. Sonra ilk sokakta, bir Lübnan lokantası olan “Otamatik Restorant” ta soluğu aldık. Yeşil salata, hamur balık ızgara yiyerek ilk yorgunluğumuzu atlattık. Otele en yakın çarşılardan Hamarain’e, “Saat Kulesi” yakınlarında taksiye atlayarak gittik. İlk acemiliğimiz, bu çarşıyı pek beğenmedik. Dubai’de yollar geniş ve fonksiyonel, taksiler ise çok düzenli, organize, oldukca bol, ucuz ve konforluydu. Daha sonra, yine taksiyle hemen diğer bir çarşı olan Wafi City’ye gittik. Gözlemeye olan düşkünlüğümden dolayı orada beklenen kuyruk ve Arap bayanların çalışanlara küstahca davranışınına ilişkin anımızı hiç anlatmayayım... Bu çarşı hem modern, hem lüks markalarla dolu. Bu dönemde, herşeyde indirimler olsa da fiyatlar uçmuş...
İkinci gün dinlenmiş olarak, sabah çarşı gezilerinden sonra safari turu yapmayı yeğledik. Land Curiser jiplerle şehirden 60 kilometre uzaklaşıldığında daha önce kıraç toprakları geçip, dümdüz çalı çırpı örülü topraklardan ilerleyince, karşımıza aniden çöl güzelliği ve kum tepeleriyle dolu Hajar Dağı çıktı. Safari turu yapmak, uçsuz bucaksız çölün en güzel manzarasını seyrederken yüzlerce jipin yüksek nabız atışları ve hızlı soluk alıp verişleriyle öylesine atak halleriyle, bir tepeden ötekine atlayan panterlerin üzerinde bulunmaktı. Heyacanlı, düşe kalka ilerleyen jiplerin içinde, insanın adrenalin düzeyini doruk noktasına çıkarıyordu. Tur, başlı başına sonsuz heyecanlı, dayanılmaz zevkli ve doyumsuzdu. Kimi gençler, dört çeker çöl motorları son sürat bir tepeden diğerine savurup, uçurarak tehlikeli serüvenlerine devam ediyorlardı. İki saate kadar süren kum tepelerin, dik yamaçların birinden diğerine uçan jipler, zirvede durup hedefe atılacak bir kaplan gibi bekledikten sonra birden ileri atılarak yoluna iniş, çıkış ve slalomlara devam ediyordu. Uçarak sert bir şekilde tepelerde hoplayıp yamaçlardan kayarak bir diğer tepeye ulaşıyordu. Yumuşak görünümlü kumların altı, birdenbire oldukça sert zemine dönüşüp, deprem gibi alttan vurarak sizi bir sağa bir sola yatırıyordu. Çölün ortasında yemyeşil çiftlikle karlışaltığımızda şaşırmamak elde değildi. Kamp yerine varmadan verilen son molada, güneşin batışını doyumsuzca izledik. Güneş altın bir portakal gibi, tüm kızıllığıyla inerken, arkamızda bembeyaz bir ay inadına tüm büyücülüğüyle yükseliyordu. Bu inanılmaz ve doyumsuz manzara sanki insanı inanılmaz bir gizemli havaya büründürüyordu. Bu büyüleyici düzeni gizil bir güç aksatmadan sağlıyordu. Altın rengi kumdan oluşan zeminde, bir yandan doyumsuz güneşi düşerken, diğer tarafta yükselen ayı izlemek o an insana herşeyi unutturuyordu. Kamp yerimiz, dört bir yanı kale gibi kumlarla çevrili, çukur, geniş ve kuytu bir yerde kuruluydu. Her şey düşünülerek yapılmış şark usulu minderlerle, alçak masalarla donatılmış, ortada minderlerin çevrelediği bir sahne yapılmıştı. Anlaşılan o sahnede oriyantal bir dans izleyecektik. Arap misafirperliğini, bir dansöz ve bir kebaptan ibaret Arap kültürünü tanıyacaktık. Safariden sonra dengesi alt üst olan insan müthiş açıkıyor. Şehirden gelen yemeklerin yanında, oracıkta yapılan ızgara kokularını duya duya sabırsızlıkla akşam yemeğini bekledik.
Dönüşte safari kaptanımız bizi “Global Village” a bırakıyor. Festival müddetince açık olan, her yıl iki milyon kişinin izlediği Global Village, otuzu aşan ülkenin kültür, mimari, el sanatları ve mutfağından örnekleri içeren bölümlerden oluşan, geniş bir alana yayılı, ülke pavyonlarında ürünlerin satıldığı bir fuar. Bir ay süresinde ülkelerin tanıtımına imkan sağlıyor. Gezdik. Uzak Doğu ülkeleri ve Arab ülke stantları ilgi çekiciydi. İtalyan pavyonunda ülkenin yirmi iki bölgesini temsil ediliyor, pizza ve makarna sizi çekiyor, geleneksel ürünler ikram ediliyordu. Rus pavyonunda ise geleneksel giyimli dansçı çiftler göz zevkinizi doyuruyordu. Türk pavyonunua tanımak zordu. Sahipsiz ve önemsiz derecede silikti. ”Maraş Dondorma” ismi altında sıradan İtalya dondurması ve birkaç leblebi torbasının yer aldığı bölümlerden oluşmuştu. Sanki kasaba bakkalından bir iki temsilci tutup getirilmişti. İşin enteresan yanı, Dubai alışveriş festivaline gelen insanlar, bu fuarı gezmeden gitmiyorlardı. Yine kötü tanıtılıyorduk çoğu kez olduğu gibi. Yeni atanan ticaret müşaviri bu durumu çoktan değiştirmiştir umarım.
Üçüncü gün Cuma saat ikiye kadar hemen hemen her mağaza kapalıydı. Aslında iyiydi de, insanın içi dışı alış veriş oluyordu. Sadece kafeler ve tek tük mağazalar açıktı. Cuma günleri bankalar bütün gün kapalı olurmuş, döviz büfeleri açık. Saat ikiden sonra ortalık bir anda ana baba gününe dönüştü. Bir büyük çarşı ile altın çarşılarını gezdik akşama ise haliçte Gemi turuna katılacaktık. Önceden belirlediğimiz bütçe yok olunca soluğu döviz büfesinde aldık... Tekne turu, oldukça güzeldi. Taze limonotalarla karşılandık. Açık büfe yemekle eşliğinde iki saate kadar bir gezinti yaptık. Şehri haliç kenarından köprüler altından ışıklar altında geçtik. Atılan gök fişekleriyle eğlencemize renk katıldı. Bu kez turistleri neşelendiren bir Rus dönsözü oldu.
Alışveriş Merkezleri, daha önceki yılları bilmemekle beraber, bu kez alışveriş keyfi açısından doğrusu her tür çekiciliği görüyoruz. Çarşılar gezmek için havadar, ferah ve canlı. Mağazalarda, hemen hemen bilinen tüm markalar mevcut, elektronik eşyalar belirgin biçimde ucuzdu. Ancak, indirimlere aldanmamak gerek...Tek tek mazağa satıcılarıyla görüştüğümüzde %70’lik indirimler iki yıl öncesinden kalan mallar, %50’ler geçen yıldan kalanlar %30’lar serisi tükenenler için geçerliydi. İndirim olmayan çoğu mallar ise özellikle indirimlere dahil değildir ibaresi ile belirtilmişti. Anlaşılan indirim adı altında tüm depolar boşaltılmıştı. Elektronik eşyalarda yüzde otuzlara varan bir ucuzluk vardı. Genel bir ucuzluktan söz etmek mümkün değildi. Kimilerine göre, 2-3 bin dolarlık takımlar almak ucuzdu belki, kimilerine göre ise yüzde 70 ucuzlayan ve normalde alamadığı iki yıl öncesine ait marka eşya sahip olmak ucuzluktu. Arap milleti ucuzluğa bayılıyor. Ucuzlukta arabaları sebze meyve doldurur gibi giysi ile dolduruyorlar.
Wafi City, bizim gezdiğimiz döneme kadar en beğenilen çarşıların başında geliyordu. Burası 200 mağaza ve restoran, spor ve sağlık merkezlerinden oluşan “güzel” bir çarşı. Girişilerinde Mısır heykelleri var. Bilinen tüm önemli markaların ürünlerini satan bir alışveriş merkezi. Farklı lezzetlerin sunulduğu Lübnan, İtalyan, ispanyol, Tayland ve Hint restorantlarının yer aldığı yirmi beş restoran, kafe ve kafe-barı bünyesinde barındırıyor. Son derece güzel dekorlarla süslenmis, konforlu, canlı ve modern bir hava içeren, nefis Hint restoranı Asha’s Piramid restorant bunlardan biri.
BurJuman Centre, Körfez bölgesi müşterilerinin en beğendiği çarşı, iki yüzü geçkin dünyanın en meşhur lüks mağazaları, ayrıca cafeleri, cocuk oyun salonları ve açık alanları ile alışveriş keyfinin en üst düyeyini yaşatan bir çarşı. (harika mağazaların bulunduğu, içinde elmaslar,mücevherler lüks gemi turları ve 5 BMW nin olduğu bir milyon dirhem tutarında ödül sunumu, yığınla alışveriş kuponları) Uzak doğuya bir egzotik gemi turu. 1600’e yakın farklı ödüllerle müşteri cezbediyor.
Deira City center ve Öne çıkan alışveriş merkezleri arasında; dünyanın en ünlü markalarından oluşan ürünleri satan mağzaların yer aldığı, tekstil, ayakkabı, saat mücevher ve elektronik ürünlerin satıldığı 300 lüks mağazısıyla en büyük alışveriş merkezlerinden biri.
Lamcy Plaza tüm egzotik ev eşyaları ve farklı mutfaklardan yemeklerin satıldığı çarşı. Debenhams, THE one ve Mark&Spencer gibi ünlü mağazaları bunlardan birkaçına örnek. Ayrıca, müştericilere heyacan verici ucuzluk sunarken, her iki dirhemlik alışveriş için bir uçuş mili kazanılan promosyonları var.
Old ve Gold Souk, Gold çarşısı altına meraklıları ilgilendiren çarşı. Çarşıda beğendiğiniz bir şeyin fiyatını pazarlık sonucu yarı fiyatına kadar indiriyor ve siz alacağınız şeyin sahte olup- olmadığı konusunda şüpheye düşüyorsunuz. Hatta kimileri sizi yavaşca bir köşeye çekerek Rolex ve Omega gibi her türlü ünlü markanın kopyasına satmaya kalkıyor. Yani, Dubai alışveriş festivali için sizi alışveriş girdabına çekmek hususunda yapılacak her şey planlanmış... Elektronik eşyalarda belirgin ucuzluk var. Tekstilde eski iki yıl önceki sezon demez ve ölçünüze uyan bir şey bulursanız gerçekten ucuzuca birşeyler alabilirsiniz. Süper markaların %70’lik indirimlerinde çekiciliği oluştursun diye birkaç modelden başka hiç birşey bulamazsınız. O cazibe ile içeri girdiğinizde ise bulabileceğiniz sadece hayal kırıklığıdır.
Elektronik Çarşı, ne yazik ki, bu çarşıya gitmek kısmet olmadı. Elektronik eşya almak isteyenlerin mutlaka gitmesi gereken bir çarşı imiş. Bir dostum iki gününü burada geçirmiş, hastalığımı anla artık diyor. Aldığımız digital fotoğraf makinasını diğer çarşılardan aldık... Bu çarşıda da çoğu ekektroniklerin Kuveyt’e kıyasla %30 ucuz olduğunu taksicilerden öğrendik. Türkiye’den gelip elinde liste ile dolaşan bir şahıs, cep telefonları için Dubai'nin hiçte ucuz olmadığını iddia ediyordu. Kısaca elektronik meraklılarının mutlaka görmesi gereken bir çarşı...
Dönüş izlenimleri, yapılan onca reklamdan sonra, dönüşte biraz hayal kırıklığına uğramamak mümkün değil. Her yerde karşılaşılan promosyonlar o kadar çekici değil. Yeniler ürünler pahalı, indirimler eskilerde ama onlarda döküntü... Bir de sanki depoda kalan tüm malların hepsi ortaya dökülmüş. Fırsat bu fırsat denilmiş bir kere... Bu arada Türkiye’den gelen pek çok insan var. Ama, hepsi alışveriş açısından İstanbul ile hiçbir fark olmadığını, sanki kendilerini Ak Merkez’de geziyormuş gibi hissetttiklerini ifade ediyorlar. Dönüşte, egzotik bir şehirden arda kalan safari turu ve haliçteki gemi gezisiyle bol yorgunluk. Bavullar dolu ve cepler bomboş doğal olarak...
Belki soğuktan gelenler için sıcak hava çok iyi gelir insana. Uçakta Burj Al Arab Oteli’ni, Wild Wadi parkını izlerken aklıma o güzelim Istanbul geliyor... O doyumsuz silüetini Haliç’ten ve Boğazdan izlemek... Yaşayan tarihi koklamak, nefis restoranlarını, doyumsuz Osmanlı mutfağını keşfetmek ve severek alışveriş yapmak... İstanbul, tarih, kültür ve sanat şehri... Büyüleyici atmosferiyle, kubbeler ve minareler şehri. İstanbul’u kebap ve oryantal dans kültüründen çok öteye taşıyıp, bir bölümünü alışveriş festival adası yapmak...Yılda en az yirmi milyon kişi çekmek... İşte bütün mesele bu!.. Son yıllarda elde edilen başarıyı, bu alanda da yakalayabiliriz...
Körfez üzerinden kanatlanarak yukarıya süzülürken aklımdan bunlar geçiyor. Dubai doğal olmayan güzellikleri ortaya koyarak, çölü derya deniz yaparak, bugünden yarını yaşatmaya çalışıyor... Çünkü zaten pek fazla dünü yok... Gökdelenlerin ve sofistik otellerin tanıtımını son derece zevkli bir biçimde yapıyor. Biz muhteşem geçmişimizi, olağanüstü zenginliğimizi ortaya çıkarıp, tanıtımımızı tam olarak yapamıyoruz. Artık aynı kısır döngüde dolaşmayalım! Ayrı telden çalmayalım, şimdi bir İstanbul’u marka yapmak uğruna tek tek savaşalım. Uykularımız İstanbul’u dünya kendi olarak tanıtmak uğruna kaçsın...
Dubai, alışveriş amacıyla gidenlerde hayal kırıklığı yaratacaktır. Ancak, alışveriş dışında oyalanacak pek çok atraksiyonların olması, zamanın nasıl kehribarca aktığını fark ettirmeyecektir. Özellikle safari turuna katılanların bir daha Dubai’yi asla unutamayacaklarını düşünüyorum. yeni açılan büyük alış veriş merkezi ve kayak merkezi mutlaka kimileri için cekici gelecektir. Ancak dünya çapında kayak merkezleri olan Türkiye'den gelen kişilere sadece suni bir görüntü verecektir.
Bizde ise, Dünyaya bedel olan her birimizin, İstanbul'u karınca kararınca tanıtma uğruna çaba göstermemiz gerektiğine inanıyorum!.. Bunu halihazırda yapanlara ise sonsuz teşekkür ediyorum.
Kuveyt, 10 Şubat 2004
ALİ AKÇATanıtımı çok ustaca yapılan bir festival...Ocak ayında başlayıp Şubat ortasına kadar devam ediyor. Bazı noktalardan Dünya sıralamasında birinci seçilen Emirates Hava Yolları, safari turu, yedi yıldızlı Burcul Arap Oteli, şehrin gökdelenleri vitrine sürülüp, sonunda işte “alışveriş cenneti” diye davet, büyük bir tılsımla insanı ülkenin keşfi için kendisine çekiyor.
Bu kadar cazibeli ülkeyi görmek için dört gün sürecek yolculuğumuza heyacanla başladık. Kuveyt’ten saat onda kalkan Emirates Hava Yolları’na ait uçağımız Dubai’ye öğle vaktinde ulaştı. Hava güneşli ve nemli, yilda yirmi bin kişinin geçtiği havaalanı temiz ve düzenliydi. Herşey sanki bedavaymış gibi, dönüşte doldururuz düşüncesiyle bagajımız yarı boş sayılırdı.. Uçağa binerken gülümseyen, yolcularla birer birer ilgilenen hostesler, uçak daha kalkar kalkmaz sunulan sımsıcak bir el havlusu, akabinde yemek ve diğer hizmetler mükemmeldi. Her türlü konforu düşünülen uçakta farkı hemen hissetmemek mümkün değildi. Dört katlı, temiz, düzenli ve ergonomik havaalanına indik. Yolcuların kolay ulaşımı için, yürüyen merdivenler ve bantlar ile asansörler yerli yerindeydi. Çıkışta haç mevsimi nedeniyle müthiş bir kalabalık vardı. Kalacağımız Tac Palace Oteline personel rehberliğinde ulaştık. Otel Suudi Arabistanlılara yönelik çalıştığı için içki sunmuyor. Otelin beş restoranından biri olan ve şehrin tek Türk restoranı “Topkapı Palace” yine bu oteldeydi. Sonradan konuştuğumuz aşçısı Bolu’lu değil Tatvan’lıydı.
Şehri tam ortasından Deira ile Bur Dubai bölgesi olarak ikiye bölen haliç kıyılarının en güzel yanlarını hep oteller süslemişti. Önemli alışveriş merkezleri her iki bölgeye yayılmıştı. Haliçten iki yana ulaşımı, farklı yerlerden köprüler ve bir yer altı tüneli sağlıyordu. Emirates Kuleleri, Dünya Ticaret Merkezi, Dubai Milli Banka binası ve otel binaları hem yüksekliği ve hem de ilginç yapılarıyla şehrin her yönünden görülebiliyordu. Gözleri yormayacak biçimde bir yapılaşma planlanmıştı. Şehir, iki farklı yoldan oluşan ve her yarım saatte bir önemli noktalardan geçen otobüs turuyla gezilebiliyordu. Mavi yol, Wafi City, Trade Center, Jumeirah Beach, Park Jumeirah Beach and Wild Wadi ve Burj Al Arab’tan geçiyordu. Kırmızı hat ise, Wafi City, Al Karama, Dubai Old Souk, Gold Souk, Deira City Center gibi önemli merkezlerden geçiyor. Otobüs turu bileti ayrıca bazı müzelere ve plaja bedava girme ve mağazalarda indirim hakkı tanıyor.
Bu izlenim ve duygularla ilk gün öğle saatlerinde merkezde bulunan otele yerleştik. Sonra ilk sokakta, bir Lübnan lokantası olan “Otamatik Restorant” ta soluğu aldık. Yeşil salata, hamur balık ızgara yiyerek ilk yorgunluğumuzu atlattık. Otele en yakın çarşılardan Hamarain’e, “Saat Kulesi” yakınlarında taksiye atlayarak gittik. İlk acemiliğimiz, bu çarşıyı pek beğenmedik. Dubai’de yollar geniş ve fonksiyonel, taksiler ise çok düzenli, organize, oldukca bol, ucuz ve konforluydu. Daha sonra, yine taksiyle hemen diğer bir çarşı olan Wafi City’ye gittik. Gözlemeye olan düşkünlüğümden dolayı orada beklenen kuyruk ve Arap bayanların çalışanlara küstahca davranışınına ilişkin anımızı hiç anlatmayayım... Bu çarşı hem modern, hem lüks markalarla dolu. Bu dönemde, herşeyde indirimler olsa da fiyatlar uçmuş...
İkinci gün dinlenmiş olarak, sabah çarşı gezilerinden sonra safari turu yapmayı yeğledik. Land Curiser jiplerle şehirden 60 kilometre uzaklaşıldığında daha önce kıraç toprakları geçip, dümdüz çalı çırpı örülü topraklardan ilerleyince, karşımıza aniden çöl güzelliği ve kum tepeleriyle dolu Hajar Dağı çıktı. Safari turu yapmak, uçsuz bucaksız çölün en güzel manzarasını seyrederken yüzlerce jipin yüksek nabız atışları ve hızlı soluk alıp verişleriyle öylesine atak halleriyle, bir tepeden ötekine atlayan panterlerin üzerinde bulunmaktı. Heyacanlı, düşe kalka ilerleyen jiplerin içinde, insanın adrenalin düzeyini doruk noktasına çıkarıyordu. Tur, başlı başına sonsuz heyecanlı, dayanılmaz zevkli ve doyumsuzdu. Kimi gençler, dört çeker çöl motorları son sürat bir tepeden diğerine savurup, uçurarak tehlikeli serüvenlerine devam ediyorlardı. İki saate kadar süren kum tepelerin, dik yamaçların birinden diğerine uçan jipler, zirvede durup hedefe atılacak bir kaplan gibi bekledikten sonra birden ileri atılarak yoluna iniş, çıkış ve slalomlara devam ediyordu. Uçarak sert bir şekilde tepelerde hoplayıp yamaçlardan kayarak bir diğer tepeye ulaşıyordu. Yumuşak görünümlü kumların altı, birdenbire oldukça sert zemine dönüşüp, deprem gibi alttan vurarak sizi bir sağa bir sola yatırıyordu. Çölün ortasında yemyeşil çiftlikle karlışaltığımızda şaşırmamak elde değildi. Kamp yerine varmadan verilen son molada, güneşin batışını doyumsuzca izledik. Güneş altın bir portakal gibi, tüm kızıllığıyla inerken, arkamızda bembeyaz bir ay inadına tüm büyücülüğüyle yükseliyordu. Bu inanılmaz ve doyumsuz manzara sanki insanı inanılmaz bir gizemli havaya büründürüyordu. Bu büyüleyici düzeni gizil bir güç aksatmadan sağlıyordu. Altın rengi kumdan oluşan zeminde, bir yandan doyumsuz güneşi düşerken, diğer tarafta yükselen ayı izlemek o an insana herşeyi unutturuyordu. Kamp yerimiz, dört bir yanı kale gibi kumlarla çevrili, çukur, geniş ve kuytu bir yerde kuruluydu. Her şey düşünülerek yapılmış şark usulu minderlerle, alçak masalarla donatılmış, ortada minderlerin çevrelediği bir sahne yapılmıştı. Anlaşılan o sahnede oriyantal bir dans izleyecektik. Arap misafirperliğini, bir dansöz ve bir kebaptan ibaret Arap kültürünü tanıyacaktık. Safariden sonra dengesi alt üst olan insan müthiş açıkıyor. Şehirden gelen yemeklerin yanında, oracıkta yapılan ızgara kokularını duya duya sabırsızlıkla akşam yemeğini bekledik.
Dönüşte safari kaptanımız bizi “Global Village” a bırakıyor. Festival müddetince açık olan, her yıl iki milyon kişinin izlediği Global Village, otuzu aşan ülkenin kültür, mimari, el sanatları ve mutfağından örnekleri içeren bölümlerden oluşan, geniş bir alana yayılı, ülke pavyonlarında ürünlerin satıldığı bir fuar. Bir ay süresinde ülkelerin tanıtımına imkan sağlıyor. Gezdik. Uzak Doğu ülkeleri ve Arab ülke stantları ilgi çekiciydi. İtalyan pavyonunda ülkenin yirmi iki bölgesini temsil ediliyor, pizza ve makarna sizi çekiyor, geleneksel ürünler ikram ediliyordu. Rus pavyonunda ise geleneksel giyimli dansçı çiftler göz zevkinizi doyuruyordu. Türk pavyonunua tanımak zordu. Sahipsiz ve önemsiz derecede silikti. ”Maraş Dondorma” ismi altında sıradan İtalya dondurması ve birkaç leblebi torbasının yer aldığı bölümlerden oluşmuştu. Sanki kasaba bakkalından bir iki temsilci tutup getirilmişti. İşin enteresan yanı, Dubai alışveriş festivaline gelen insanlar, bu fuarı gezmeden gitmiyorlardı. Yine kötü tanıtılıyorduk çoğu kez olduğu gibi. Yeni atanan ticaret müşaviri bu durumu çoktan değiştirmiştir umarım.
Üçüncü gün Cuma saat ikiye kadar hemen hemen her mağaza kapalıydı. Aslında iyiydi de, insanın içi dışı alış veriş oluyordu. Sadece kafeler ve tek tük mağazalar açıktı. Cuma günleri bankalar bütün gün kapalı olurmuş, döviz büfeleri açık. Saat ikiden sonra ortalık bir anda ana baba gününe dönüştü. Bir büyük çarşı ile altın çarşılarını gezdik akşama ise haliçte Gemi turuna katılacaktık. Önceden belirlediğimiz bütçe yok olunca soluğu döviz büfesinde aldık... Tekne turu, oldukça güzeldi. Taze limonotalarla karşılandık. Açık büfe yemekle eşliğinde iki saate kadar bir gezinti yaptık. Şehri haliç kenarından köprüler altından ışıklar altında geçtik. Atılan gök fişekleriyle eğlencemize renk katıldı. Bu kez turistleri neşelendiren bir Rus dönsözü oldu.
Alışveriş Merkezleri, daha önceki yılları bilmemekle beraber, bu kez alışveriş keyfi açısından doğrusu her tür çekiciliği görüyoruz. Çarşılar gezmek için havadar, ferah ve canlı. Mağazalarda, hemen hemen bilinen tüm markalar mevcut, elektronik eşyalar belirgin biçimde ucuzdu. Ancak, indirimlere aldanmamak gerek...Tek tek mazağa satıcılarıyla görüştüğümüzde %70’lik indirimler iki yıl öncesinden kalan mallar, %50’ler geçen yıldan kalanlar %30’lar serisi tükenenler için geçerliydi. İndirim olmayan çoğu mallar ise özellikle indirimlere dahil değildir ibaresi ile belirtilmişti. Anlaşılan indirim adı altında tüm depolar boşaltılmıştı. Elektronik eşyalarda yüzde otuzlara varan bir ucuzluk vardı. Genel bir ucuzluktan söz etmek mümkün değildi. Kimilerine göre, 2-3 bin dolarlık takımlar almak ucuzdu belki, kimilerine göre ise yüzde 70 ucuzlayan ve normalde alamadığı iki yıl öncesine ait marka eşya sahip olmak ucuzluktu. Arap milleti ucuzluğa bayılıyor. Ucuzlukta arabaları sebze meyve doldurur gibi giysi ile dolduruyorlar.
Wafi City, bizim gezdiğimiz döneme kadar en beğenilen çarşıların başında geliyordu. Burası 200 mağaza ve restoran, spor ve sağlık merkezlerinden oluşan “güzel” bir çarşı. Girişilerinde Mısır heykelleri var. Bilinen tüm önemli markaların ürünlerini satan bir alışveriş merkezi. Farklı lezzetlerin sunulduğu Lübnan, İtalyan, ispanyol, Tayland ve Hint restorantlarının yer aldığı yirmi beş restoran, kafe ve kafe-barı bünyesinde barındırıyor. Son derece güzel dekorlarla süslenmis, konforlu, canlı ve modern bir hava içeren, nefis Hint restoranı Asha’s Piramid restorant bunlardan biri.
BurJuman Centre, Körfez bölgesi müşterilerinin en beğendiği çarşı, iki yüzü geçkin dünyanın en meşhur lüks mağazaları, ayrıca cafeleri, cocuk oyun salonları ve açık alanları ile alışveriş keyfinin en üst düyeyini yaşatan bir çarşı. (harika mağazaların bulunduğu, içinde elmaslar,mücevherler lüks gemi turları ve 5 BMW nin olduğu bir milyon dirhem tutarında ödül sunumu, yığınla alışveriş kuponları) Uzak doğuya bir egzotik gemi turu. 1600’e yakın farklı ödüllerle müşteri cezbediyor.
Deira City center ve Öne çıkan alışveriş merkezleri arasında; dünyanın en ünlü markalarından oluşan ürünleri satan mağzaların yer aldığı, tekstil, ayakkabı, saat mücevher ve elektronik ürünlerin satıldığı 300 lüks mağazısıyla en büyük alışveriş merkezlerinden biri.
Lamcy Plaza tüm egzotik ev eşyaları ve farklı mutfaklardan yemeklerin satıldığı çarşı. Debenhams, THE one ve Mark&Spencer gibi ünlü mağazaları bunlardan birkaçına örnek. Ayrıca, müştericilere heyacan verici ucuzluk sunarken, her iki dirhemlik alışveriş için bir uçuş mili kazanılan promosyonları var.
Old ve Gold Souk, Gold çarşısı altına meraklıları ilgilendiren çarşı. Çarşıda beğendiğiniz bir şeyin fiyatını pazarlık sonucu yarı fiyatına kadar indiriyor ve siz alacağınız şeyin sahte olup- olmadığı konusunda şüpheye düşüyorsunuz. Hatta kimileri sizi yavaşca bir köşeye çekerek Rolex ve Omega gibi her türlü ünlü markanın kopyasına satmaya kalkıyor. Yani, Dubai alışveriş festivali için sizi alışveriş girdabına çekmek hususunda yapılacak her şey planlanmış... Elektronik eşyalarda belirgin ucuzluk var. Tekstilde eski iki yıl önceki sezon demez ve ölçünüze uyan bir şey bulursanız gerçekten ucuzuca birşeyler alabilirsiniz. Süper markaların %70’lik indirimlerinde çekiciliği oluştursun diye birkaç modelden başka hiç birşey bulamazsınız. O cazibe ile içeri girdiğinizde ise bulabileceğiniz sadece hayal kırıklığıdır.
Elektronik Çarşı, ne yazik ki, bu çarşıya gitmek kısmet olmadı. Elektronik eşya almak isteyenlerin mutlaka gitmesi gereken bir çarşı imiş. Bir dostum iki gününü burada geçirmiş, hastalığımı anla artık diyor. Aldığımız digital fotoğraf makinasını diğer çarşılardan aldık... Bu çarşıda da çoğu ekektroniklerin Kuveyt’e kıyasla %30 ucuz olduğunu taksicilerden öğrendik. Türkiye’den gelip elinde liste ile dolaşan bir şahıs, cep telefonları için Dubai'nin hiçte ucuz olmadığını iddia ediyordu. Kısaca elektronik meraklılarının mutlaka görmesi gereken bir çarşı...
Dönüş izlenimleri, yapılan onca reklamdan sonra, dönüşte biraz hayal kırıklığına uğramamak mümkün değil. Her yerde karşılaşılan promosyonlar o kadar çekici değil. Yeniler ürünler pahalı, indirimler eskilerde ama onlarda döküntü... Bir de sanki depoda kalan tüm malların hepsi ortaya dökülmüş. Fırsat bu fırsat denilmiş bir kere... Bu arada Türkiye’den gelen pek çok insan var. Ama, hepsi alışveriş açısından İstanbul ile hiçbir fark olmadığını, sanki kendilerini Ak Merkez’de geziyormuş gibi hissetttiklerini ifade ediyorlar. Dönüşte, egzotik bir şehirden arda kalan safari turu ve haliçteki gemi gezisiyle bol yorgunluk. Bavullar dolu ve cepler bomboş doğal olarak...
Belki soğuktan gelenler için sıcak hava çok iyi gelir insana. Uçakta Burj Al Arab Oteli’ni, Wild Wadi parkını izlerken aklıma o güzelim Istanbul geliyor... O doyumsuz silüetini Haliç’ten ve Boğazdan izlemek... Yaşayan tarihi koklamak, nefis restoranlarını, doyumsuz Osmanlı mutfağını keşfetmek ve severek alışveriş yapmak... İstanbul, tarih, kültür ve sanat şehri... Büyüleyici atmosferiyle, kubbeler ve minareler şehri. İstanbul’u kebap ve oryantal dans kültüründen çok öteye taşıyıp, bir bölümünü alışveriş festival adası yapmak...Yılda en az yirmi milyon kişi çekmek... İşte bütün mesele bu!.. Son yıllarda elde edilen başarıyı, bu alanda da yakalayabiliriz...
Körfez üzerinden kanatlanarak yukarıya süzülürken aklımdan bunlar geçiyor. Dubai doğal olmayan güzellikleri ortaya koyarak, çölü derya deniz yaparak, bugünden yarını yaşatmaya çalışıyor... Çünkü zaten pek fazla dünü yok... Gökdelenlerin ve sofistik otellerin tanıtımını son derece zevkli bir biçimde yapıyor. Biz muhteşem geçmişimizi, olağanüstü zenginliğimizi ortaya çıkarıp, tanıtımımızı tam olarak yapamıyoruz. Artık aynı kısır döngüde dolaşmayalım! Ayrı telden çalmayalım, şimdi bir İstanbul’u marka yapmak uğruna tek tek savaşalım. Uykularımız İstanbul’u dünya kendi olarak tanıtmak uğruna kaçsın...
Dubai, alışveriş amacıyla gidenlerde hayal kırıklığı yaratacaktır. Ancak, alışveriş dışında oyalanacak pek çok atraksiyonların olması, zamanın nasıl kehribarca aktığını fark ettirmeyecektir. Özellikle safari turuna katılanların bir daha Dubai’yi asla unutamayacaklarını düşünüyorum. yeni açılan büyük alış veriş merkezi ve kayak merkezi mutlaka kimileri için cekici gelecektir. Ancak dünya çapında kayak merkezleri olan Türkiye'den gelen kişilere sadece suni bir görüntü verecektir.
Bizde ise, Dünyaya bedel olan her birimizin, İstanbul'u karınca kararınca tanıtma uğruna çaba göstermemiz gerektiğine inanıyorum!.. Bunu halihazırda yapanlara ise sonsuz teşekkür ediyorum.
Kuveyt, 10 Şubat 2004
ALİ AKÇATanıtımı çok ustaca yapılan bir festival...Ocak ayında başlayıp Şubat ortasına kadar devam ediyor. Bazı noktalardan Dünya sıralamasında birinci seçilen Emirates Hava Yolları, safari turu, yedi yıldızlı Burcul Arap Oteli, şehrin gökdelenleri vitrine sürülüp, sonunda işte “alışveriş cenneti” diye davet, büyük bir tılsımla insanı ülkenin keşfi için kendisine çekiyor.
Bu kadar cazibeli ülkeyi görmek için dört gün sürecek yolculuğumuza heyacanla başladık. Kuveyt’ten saat onda kalkan Emirates Hava Yolları’na ait uçağımız Dubai’ye öğle vaktinde ulaştı. Hava güneşli ve nemli, yilda yirmi bin kişinin geçtiği havaalanı temiz ve düzenliydi. Herşey sanki bedavaymış gibi, dönüşte doldururuz düşüncesiyle bagajımız yarı boş sayılırdı.. Uçağa binerken gülümseyen, yolcularla birer birer ilgilenen hostesler, uçak daha kalkar kalkmaz sunulan sımsıcak bir el havlusu, akabinde yemek ve diğer hizmetler mükemmeldi. Her türlü konforu düşünülen uçakta farkı hemen hissetmemek mümkün değildi. Dört katlı, temiz, düzenli ve ergonomik havaalanına indik. Yolcuların kolay ulaşımı için, yürüyen merdivenler ve bantlar ile asansörler yerli yerindeydi. Çıkışta haç mevsimi nedeniyle müthiş bir kalabalık vardı. Kalacağımız Tac Palace Oteline personel rehberliğinde ulaştık. Otel Suudi Arabistanlılara yönelik çalıştığı için içki sunmuyor. Otelin beş restoranından biri olan ve şehrin tek Türk restoranı “Topkapı Palace” yine bu oteldeydi. Sonradan konuştuğumuz aşçısı Bolu’lu değil Tatvan’lıydı.
Şehri tam ortasından Deira ile Bur Dubai bölgesi olarak ikiye bölen haliç kıyılarının en güzel yanlarını hep oteller süslemişti. Önemli alışveriş merkezleri her iki bölgeye yayılmıştı. Haliçten iki yana ulaşımı, farklı yerlerden köprüler ve bir yer altı tüneli sağlıyordu. Emirates Kuleleri, Dünya Ticaret Merkezi, Dubai Milli Banka binası ve otel binaları hem yüksekliği ve hem de ilginç yapılarıyla şehrin her yönünden görülebiliyordu. Gözleri yormayacak biçimde bir yapılaşma planlanmıştı. Şehir, iki farklı yoldan oluşan ve her yarım saatte bir önemli noktalardan geçen otobüs turuyla gezilebiliyordu. Mavi yol, Wafi City, Trade Center, Jumeirah Beach, Park Jumeirah Beach and Wild Wadi ve Burj Al Arab’tan geçiyordu. Kırmızı hat ise, Wafi City, Al Karama, Dubai Old Souk, Gold Souk, Deira City Center gibi önemli merkezlerden geçiyor. Otobüs turu bileti ayrıca bazı müzelere ve plaja bedava girme ve mağazalarda indirim hakkı tanıyor.
Bu izlenim ve duygularla ilk gün öğle saatlerinde merkezde bulunan otele yerleştik. Sonra ilk sokakta, bir Lübnan lokantası olan “Otamatik Restorant” ta soluğu aldık. Yeşil salata, hamur balık ızgara yiyerek ilk yorgunluğumuzu atlattık. Otele en yakın çarşılardan Hamarain’e, “Saat Kulesi” yakınlarında taksiye atlayarak gittik. İlk acemiliğimiz, bu çarşıyı pek beğenmedik. Dubai’de yollar geniş ve fonksiyonel, taksiler ise çok düzenli, organize, oldukca bol, ucuz ve konforluydu. Daha sonra, yine taksiyle hemen diğer bir çarşı olan Wafi City’ye gittik. Gözlemeye olan düşkünlüğümden dolayı orada beklenen kuyruk ve Arap bayanların çalışanlara küstahca davranışınına ilişkin anımızı hiç anlatmayayım... Bu çarşı hem modern, hem lüks markalarla dolu. Bu dönemde, herşeyde indirimler olsa da fiyatlar uçmuş...
İkinci gün dinlenmiş olarak, sabah çarşı gezilerinden sonra safari turu yapmayı yeğledik. Land Curiser jiplerle şehirden 60 kilometre uzaklaşıldığında daha önce kıraç toprakları geçip, dümdüz çalı çırpı örülü topraklardan ilerleyince, karşımıza aniden çöl güzelliği ve kum tepeleriyle dolu Hajar Dağı çıktı. Safari turu yapmak, uçsuz bucaksız çölün en güzel manzarasını seyrederken yüzlerce jipin yüksek nabız atışları ve hızlı soluk alıp verişleriyle öylesine atak halleriyle, bir tepeden ötekine atlayan panterlerin üzerinde bulunmaktı. Heyacanlı, düşe kalka ilerleyen jiplerin içinde, insanın adrenalin düzeyini doruk noktasına çıkarıyordu. Tur, başlı başına sonsuz heyecanlı, dayanılmaz zevkli ve doyumsuzdu. Kimi gençler, dört çeker çöl motorları son sürat bir tepeden diğerine savurup, uçurarak tehlikeli serüvenlerine devam ediyorlardı. İki saate kadar süren kum tepelerin, dik yamaçların birinden diğerine uçan jipler, zirvede durup hedefe atılacak bir kaplan gibi bekledikten sonra birden ileri atılarak yoluna iniş, çıkış ve slalomlara devam ediyordu. Uçarak sert bir şekilde tepelerde hoplayıp yamaçlardan kayarak bir diğer tepeye ulaşıyordu. Yumuşak görünümlü kumların altı, birdenbire oldukça sert zemine dönüşüp, deprem gibi alttan vurarak sizi bir sağa bir sola yatırıyordu. Çölün ortasında yemyeşil çiftlikle karlışaltığımızda şaşırmamak elde değildi. Kamp yerine varmadan verilen son molada, güneşin batışını doyumsuzca izledik. Güneş altın bir portakal gibi, tüm kızıllığıyla inerken, arkamızda bembeyaz bir ay inadına tüm büyücülüğüyle yükseliyordu. Bu inanılmaz ve doyumsuz manzara sanki insanı inanılmaz bir gizemli havaya büründürüyordu. Bu büyüleyici düzeni gizil bir güç aksatmadan sağlıyordu. Altın rengi kumdan oluşan zeminde, bir yandan doyumsuz güneşi düşerken, diğer tarafta yükselen ayı izlemek o an insana herşeyi unutturuyordu. Kamp yerimiz, dört bir yanı kale gibi kumlarla çevrili, çukur, geniş ve kuytu bir yerde kuruluydu. Her şey düşünülerek yapılmış şark usulu minderlerle, alçak masalarla donatılmış, ortada minderlerin çevrelediği bir sahne yapılmıştı. Anlaşılan o sahnede oriyantal bir dans izleyecektik. Arap misafirperliğini, bir dansöz ve bir kebaptan ibaret Arap kültürünü tanıyacaktık. Safariden sonra dengesi alt üst olan insan müthiş açıkıyor. Şehirden gelen yemeklerin yanında, oracıkta yapılan ızgara kokularını duya duya sabırsızlıkla akşam yemeğini bekledik.
Dönüşte safari kaptanımız bizi “Global Village” a bırakıyor. Festival müddetince açık olan, her yıl iki milyon kişinin izlediği Global Village, otuzu aşan ülkenin kültür, mimari, el sanatları ve mutfağından örnekleri içeren bölümlerden oluşan, geniş bir alana yayılı, ülke pavyonlarında ürünlerin satıldığı bir fuar. Bir ay süresinde ülkelerin tanıtımına imkan sağlıyor. Gezdik. Uzak Doğu ülkeleri ve Arab ülke stantları ilgi çekiciydi. İtalyan pavyonunda ülkenin yirmi iki bölgesini temsil ediliyor, pizza ve makarna sizi çekiyor, geleneksel ürünler ikram ediliyordu. Rus pavyonunda ise geleneksel giyimli dansçı çiftler göz zevkinizi doyuruyordu. Türk pavyonunua tanımak zordu. Sahipsiz ve önemsiz derecede silikti. ”Maraş Dondorma” ismi altında sıradan İtalya dondurması ve birkaç leblebi torbasının yer aldığı bölümlerden oluşmuştu. Sanki kasaba bakkalından bir iki temsilci tutup getirilmişti. İşin enteresan yanı, Dubai alışveriş festivaline gelen insanlar, bu fuarı gezmeden gitmiyorlardı. Yine kötü tanıtılıyorduk çoğu kez olduğu gibi. Yeni atanan ticaret müşaviri bu durumu çoktan değiştirmiştir umarım.
Üçüncü gün Cuma saat ikiye kadar hemen hemen her mağaza kapalıydı. Aslında iyiydi de, insanın içi dışı alış veriş oluyordu. Sadece kafeler ve tek tük mağazalar açıktı. Cuma günleri bankalar bütün gün kapalı olurmuş, döviz büfeleri açık. Saat ikiden sonra ortalık bir anda ana baba gününe dönüştü. Bir büyük çarşı ile altın çarşılarını gezdik akşama ise haliçte Gemi turuna katılacaktık. Önceden belirlediğimiz bütçe yok olunca soluğu döviz büfesinde aldık... Tekne turu, oldukça güzeldi. Taze limonotalarla karşılandık. Açık büfe yemekle eşliğinde iki saate kadar bir gezinti yaptık. Şehri haliç kenarından köprüler altından ışıklar altında geçtik. Atılan gök fişekleriyle eğlencemize renk katıldı. Bu kez turistleri neşelendiren bir Rus dönsözü oldu.
Alışveriş Merkezleri, daha önceki yılları bilmemekle beraber, bu kez alışveriş keyfi açısından doğrusu her tür çekiciliği görüyoruz. Çarşılar gezmek için havadar, ferah ve canlı. Mağazalarda, hemen hemen bilinen tüm markalar mevcut, elektronik eşyalar belirgin biçimde ucuzdu. Ancak, indirimlere aldanmamak gerek...Tek tek mazağa satıcılarıyla görüştüğümüzde %70’lik indirimler iki yıl öncesinden kalan mallar, %50’ler geçen yıldan kalanlar %30’lar serisi tükenenler için geçerliydi. İndirim olmayan çoğu mallar ise özellikle indirimlere dahil değildir ibaresi ile belirtilmişti. Anlaşılan indirim adı altında tüm depolar boşaltılmıştı. Elektronik eşyalarda yüzde otuzlara varan bir ucuzluk vardı. Genel bir ucuzluktan söz etmek mümkün değildi. Kimilerine göre, 2-3 bin dolarlık takımlar almak ucuzdu belki, kimilerine göre ise yüzde 70 ucuzlayan ve normalde alamadığı iki yıl öncesine ait marka eşya sahip olmak ucuzluktu. Arap milleti ucuzluğa bayılıyor. Ucuzlukta arabaları sebze meyve doldurur gibi giysi ile dolduruyorlar.
Wafi City, bizim gezdiğimiz döneme kadar en beğenilen çarşıların başında geliyordu. Burası 200 mağaza ve restoran, spor ve sağlık merkezlerinden oluşan “güzel” bir çarşı. Girişilerinde Mısır heykelleri var. Bilinen tüm önemli markaların ürünlerini satan bir alışveriş merkezi. Farklı lezzetlerin sunulduğu Lübnan, İtalyan, ispanyol, Tayland ve Hint restorantlarının yer aldığı yirmi beş restoran, kafe ve kafe-barı bünyesinde barındırıyor. Son derece güzel dekorlarla süslenmis, konforlu, canlı ve modern bir hava içeren, nefis Hint restoranı Asha’s Piramid restorant bunlardan biri.
BurJuman Centre, Körfez bölgesi müşterilerinin en beğendiği çarşı, iki yüzü geçkin dünyanın en meşhur lüks mağazaları, ayrıca cafeleri, cocuk oyun salonları ve açık alanları ile alışveriş keyfinin en üst düyeyini yaşatan bir çarşı. (harika mağazaların bulunduğu, içinde elmaslar,mücevherler lüks gemi turları ve 5 BMW nin olduğu bir milyon dirhem tutarında ödül sunumu, yığınla alışveriş kuponları) Uzak doğuya bir egzotik gemi turu. 1600’e yakın farklı ödüllerle müşteri cezbediyor.
Deira City center ve Öne çıkan alışveriş merkezleri arasında; dünyanın en ünlü markalarından oluşan ürünleri satan mağzaların yer aldığı, tekstil, ayakkabı, saat mücevher ve elektronik ürünlerin satıldığı 300 lüks mağazısıyla en büyük alışveriş merkezlerinden biri.
Lamcy Plaza tüm egzotik ev eşyaları ve farklı mutfaklardan yemeklerin satıldığı çarşı. Debenhams, THE one ve Mark&Spencer gibi ünlü mağazaları bunlardan birkaçına örnek. Ayrıca, müştericilere heyacan verici ucuzluk sunarken, her iki dirhemlik alışveriş için bir uçuş mili kazanılan promosyonları var.
Old ve Gold Souk, Gold çarşısı altına meraklıları ilgilendiren çarşı. Çarşıda beğendiğiniz bir şeyin fiyatını pazarlık sonucu yarı fiyatına kadar indiriyor ve siz alacağınız şeyin sahte olup- olmadığı konusunda şüpheye düşüyorsunuz. Hatta kimileri sizi yavaşca bir köşeye çekerek Rolex ve Omega gibi her türlü ünlü markanın kopyasına satmaya kalkıyor. Yani, Dubai alışveriş festivali için sizi alışveriş girdabına çekmek hususunda yapılacak her şey planlanmış... Elektronik eşyalarda belirgin ucuzluk var. Tekstilde eski iki yıl önceki sezon demez ve ölçünüze uyan bir şey bulursanız gerçekten ucuzuca birşeyler alabilirsiniz. Süper markaların %70’lik indirimlerinde çekiciliği oluştursun diye birkaç modelden başka hiç birşey bulamazsınız. O cazibe ile içeri girdiğinizde ise bulabileceğiniz sadece hayal kırıklığıdır.
Elektronik Çarşı, ne yazik ki, bu çarşıya gitmek kısmet olmadı. Elektronik eşya almak isteyenlerin mutlaka gitmesi gereken bir çarşı imiş. Bir dostum iki gününü burada geçirmiş, hastalığımı anla artık diyor. Aldığımız digital fotoğraf makinasını diğer çarşılardan aldık... Bu çarşıda da çoğu ekektroniklerin Kuveyt’e kıyasla %30 ucuz olduğunu taksicilerden öğrendik. Türkiye’den gelip elinde liste ile dolaşan bir şahıs, cep telefonları için Dubai'nin hiçte ucuz olmadığını iddia ediyordu. Kısaca elektronik meraklılarının mutlaka görmesi gereken bir çarşı...
Dönüş izlenimleri, yapılan onca reklamdan sonra, dönüşte biraz hayal kırıklığına uğramamak mümkün değil. Her yerde karşılaşılan promosyonlar o kadar çekici değil. Yeniler ürünler pahalı, indirimler eskilerde ama onlarda döküntü... Bir de sanki depoda kalan tüm malların hepsi ortaya dökülmüş. Fırsat bu fırsat denilmiş bir kere... Bu arada Türkiye’den gelen pek çok insan var. Ama, hepsi alışveriş açısından İstanbul ile hiçbir fark olmadığını, sanki kendilerini Ak Merkez’de geziyormuş gibi hissetttiklerini ifade ediyorlar. Dönüşte, egzotik bir şehirden arda kalan safari turu ve haliçteki gemi gezisiyle bol yorgunluk. Bavullar dolu ve cepler bomboş doğal olarak...
Belki soğuktan gelenler için sıcak hava çok iyi gelir insana. Uçakta Burj Al Arab Oteli’ni, Wild Wadi parkını izlerken aklıma o güzelim Istanbul geliyor... O doyumsuz silüetini Haliç’ten ve Boğazdan izlemek... Yaşayan tarihi koklamak, nefis restoranlarını, doyumsuz Osmanlı mutfağını keşfetmek ve severek alışveriş yapmak... İstanbul, tarih, kültür ve sanat şehri... Büyüleyici atmosferiyle, kubbeler ve minareler şehri. İstanbul’u kebap ve oryantal dans kültüründen çok öteye taşıyıp, bir bölümünü alışveriş festival adası yapmak...Yılda en az yirmi milyon kişi çekmek... İşte bütün mesele bu!.. Son yıllarda elde edilen başarıyı, bu alanda da yakalayabiliriz...
Körfez üzerinden kanatlanarak yukarıya süzülürken aklımdan bunlar geçiyor. Dubai doğal olmayan güzellikleri ortaya koyarak, çölü derya deniz yaparak, bugünden yarını yaşatmaya çalışıyor... Çünkü zaten pek fazla dünü yok... Gökdelenlerin ve sofistik otellerin tanıtımını son derece zevkli bir biçimde yapıyor. Biz muhteşem geçmişimizi, olağanüstü zenginliğimizi ortaya çıkarıp, tanıtımımızı tam olarak yapamıyoruz. Artık aynı kısır döngüde dolaşmayalım! Ayrı telden çalmayalım, şimdi bir İstanbul’u marka yapmak uğruna tek tek savaşalım. Uykularımız İstanbul’u dünya kendi olarak tanıtmak uğruna kaçsın...
Dubai, alışveriş amacıyla gidenlerde hayal kırıklığı yaratacaktır. Ancak, alışveriş dışında oyalanacak pek çok atraksiyonların olması, zamanın nasıl kehribarca aktığını fark ettirmeyecektir. Özellikle safari turuna katılanların bir daha Dubai’yi asla unutamayacaklarını düşünüyorum. yeni açılan büyük alış veriş merkezi ve kayak merkezi mutlaka kimileri için cekici gelecektir. Ancak dünya çapında kayak merkezleri olan Türkiye'den gelen kişilere sadece suni bir görüntü verecektir.
Bizde ise, Dünyaya bedel olan her birimizin, İstanbul'u karınca kararınca tanıtma uğruna çaba göstermemiz gerektiğine inanıyorum!.. Bunu halihazırda yapanlara ise sonsuz teşekkür ediyorum.
Kuveyt, 10 Şubat 2004
ALİ AKÇA
|
|